Hikaye Hakkında
Topraksızlar
Vatansızlar
Mülksüzler
Kimliksizler
Ötekinin de ötekisi, mülteci Çingeneler
Suriye iç savaşının başlamasıyla beraber Türkiye’ye büyük bir göç dalgası başlamış oldu. Homojen kitleler halinde gelen mültecilere, sınıra yakın yerlerde ya da sınıra yakın şehir ve kasabalarda çadır kentler kuruldu. Türkiye’ye gelenler misafir olarak ağırlandı dönemin iktidarı tarafından. Ülkemize batıdan gelenler ancak mülteci statüsünde olabileceklerdi. Ortadoğu ve doğudan gelenlerin bu mülteci statüsünden yararlanamayacakları yönünde bir kanun olduğu öne sürüldü. O yüzden Suriye’den gelenler mülteci statüsünden yararlanamadılar.
Bu homojen göç dalgasının içinde değişik etnik gruplar vardı. Araplar, Kürtler, Çingeneler, Ezidiler vb. Bu toplulukların farklı özelikleri göz önünde bulundurulmadan hepsine aynı ve tek tip muamele yapıldı. Özgür ruhlarının getirdiği gibi davranmak isteyen Dom’lar, bu durumdan rahatsız oldular. Dünyanın en özgür ve en eğlenceli halkı hiçbir zaman tarafı olmadıkları bir savaşın içinde buldular kendilerini.
Çingeneler Hindistan’daki büyük göçten sonra dünyanın birçok yerine dağıldılar. Ortadoğu ya yerleşen Çingeneler ‘Dom’ ismiyle adlandırılırlar, Domari dilini konuşurlar. Domari, dünyada kaybolmaya yüz tutmuş dillerin başında gelir. Konar-göçer çadır yaşamını sürdürürler. Yerleşik hayata henüz adapte olmayan bir halktır. Yaptıkları belli işler karşılığında yaşamlarını sürdürürler.
Çadır ketlere yerleştirilenler arasında bulunan özgür ruhlu mülteci Dom’lara, etrafı tel örgülerle çevrili, askerlerin nöbet tuttuğu, giriş çıkışların kontrol altında olduğu, zorunlu olmadıkça kimsenin dışarı çıkmadığı bir yaşam dayatıldı.
Fotoğrafladığım dönemde hijyenik bir ortamları yoktu, ısınmaları çok kötüydü, yeterli yatakları yoktu, bebeklerin mamaları ve bezleri yoktu...hastalık diz boyuydu, şark çıbanı yarası hemen hemen bütün çocukların yüzünde kendini gösteriyordu. Dom çocuklar, beslenme yetersizliği nedeniyle sık hastalanıyor ve gelişim bozukluğu yaşıyordu. Hiç biri okula gitmiyordu, kimlikleri olmadığı için afad kartları da yoktu. Kadınlar, doğumlarını dahi o çadırlarda gerçekleştiriyorlardı.
Bir sabah erken saatlerde yapılan baskınlarla bütün çadırları yakılan, bir kısmı sınır dışı edilen, bir kısmını da değişik şehirlere göç etmek zorunda bırakılan Dom’lar, ötekinin de ötekisi bir hayat yaşamaya çalışıyorlar.